Gök Cismi, Gezegen, Yıldız, Kara Delik, Dev, Evren, Büyük Patlama

Gök Cismi (Soğuk kütle)

Maddeler çekim alanına giren diğer maddelerle birleşerek kütlece büyürler. Kütlece büyümüş maddelerin gözle görülebilen büyüklüğe erişmiş olanlarına gök taşı, daha da büyümüş olanlarına gök cismi diyoruz.

Bir kütlenin değerlendirilmesi, hacmi ve çekim kuvvetinin ifade edilmesi ile olur. Hacminin ne olduğunu bilmek için; çapının, uzunluk ölçüsü birimlerinden ne kadar ettiğini bilmek yeterlidir. Formülü V = 4 π r3 / 3’tür. Kütlenin çekim kuvvetini bilmek için ise; kütlenin ne kadar E’ye (elektrona) sahip olduğunun tam tespiti gerekir. Bu olmuyor ise; yaklaşık tespit için, kütlesi ve yarıçapı bilinen diğer bir gök cismine uzaklığının ne olduğunun bilinmesi gereklidir.

Formülü:

m1 = m r2 / L

Burada m1, kütlesi bilinmeyen gök cisminin;  mise kütlesi bilinen gök cisminin kütlesidir.


Gezegen (Ilık kütle)

En küçük element (hacmi en küçük, yoğunluğu en büyük) olan kabuksuz sistemin 1 numaralı atomunun oluşturduğu elementten, en büyük element (hacmi en büyük, yoğunluğu en küçük) olan dört kabuklu sistemin 155 numaralı atomunun oluşturduğu elemente kadar tüm elementlerin oluşturmuş olduğu maddeler birer gök cismidir. Gök cisimleri, birbirlerine rastladıklarında birbirleri ile birleşirler. Her birleşim, büyük kütleye küçük kütlenin katılımı demektir. Katılımlar küresel şekli bozarlar. Bu nedenle soğuk kütlelerin yüzeyleri, engebeli ya da şekilsizleşmiş bir küre şeklindedirler. Yani küreyi andırırlar.

Küreyi andıran şekle sahip gök cisimlerinden büyük olanı etki alanına giren küçük olanını çekerek kendine yamandırır.  Ancak küçük olan büyüğe doğru yol alma sırasında veya önceden bir dış kuvvet etkilemesi ile beklenenden daha yüksek bir hıza ulaşır ise yamanım bölgesini geçerek büyük gök cismine yapışır. Bu yapışma gerçekte yanaşımdır; bu kez, kütlelerin molekülleri birbirine yanaşmışlardır. Hızdan doğan şiddet veya toplam kütlelerin yanaşım baskısı temas moleküllerinde önce ezilme dahi yaratabilir. Ama hemen sonra moleküllerin arasında yanaşım mesafesi oluşur. Fakat biz bu küçük mesafeyi alet kullanarak dahi göremeyeceğimizden onları yapışmış sanırız. Bu yanaşımlar ile daha da bozulan küresellikler uzun zaman içinde düzelir.

Bu yanaşımlar ile belirli büyüklüğe ulaşan küresel gök cisimlerinin merkezinde oluşan basınç ısı enerjisi yaratır. Yaratılmış ısı enerjisi, üretilmiş ÖZ demektir. Üretilen ÖZ ler, birbirlerine yanaşarak önce ÖZ ikizlerini (Öziz’lerini), sonra da Ez’leri, Ezler de diğer bireyleri, diğer bireyler de atomu, atom da maddeyi oluşturarak, bünyesinde bulunduğu gök cismine katılırlar. Böylece gök cisimlerinin basınç ile sıvılaşmış akkor bölgesi ilâve madde kazanır. Kazanılmış maddeler, akkor bölgeyi arttırır, artan akkor bölge genişler, genişleyen akkor bölge kendisini çevreleyen katı bölgeyi yani kabuğu zorlayarak onu zayıf yerinden çatlatır (deprem). Akkor hale gelmiş merkezlerindeki ısı henüz kabuklarına tam olarak yayılmadığından, bu kütlelerin merkez bölgelerinin dışındaki yerler, Uzay’ın -273 C°’lik sıcaklığı ile temasta olan yüzey gazlarının (Dünya için atmosfer) etkisi ile soğuk olurlar. Bu nedenle belirli büyüklüğe erişinceye kadar tüm gök cisimleri soğuk kütle olarak adlandırılırlar. Soğuk kütlelerin merkezindeki küçük bir bölge Erek (pronötron) yığınından oluştuğu için katı, ortasındaki geniş bir bölge sıkıştırılmış molekül yığınından oluştuğu için akkor halde sıvı, çevresindeki çok ince bir bölgesi normal basınç altında olan atomlardan oluşan kabuk ise katıdır. Orta bölgenin ısısı ile ılımış çevre bölgeden (kabuktan) çıkan gazlar da soğuk kütlenin etrafına yerleşmiştir.


Gezegen-Yıldız (Soğuk Kütle- Yanar Kütle)

Soğuk kütleler, kendilerinden büyük gezegenlerin, yıldızların veya Kara Delik’lerin manyetik çekimlerine girdiklerinde, onlar tarafından kendi kütle değerine eş manyetik bölgelerine kadar çekilerek oraya yerleştirilirler. Yani uyuç yapılırlar. Güneş sistemindeki gezegenler, Güneş’in uydularıdırlar (Ek-R). Gezegenlerin de uyduları vardır. Ay Dünya’nın, Titan Satürn’ün, İo Jüpiter’in uydusudur. Gök taşından yoğun kütleye kadar bütün gök cisimleri, çekim alanlarına giren kendilerinden küçük diğer gök cisimlerini kendilerine uydu yaparlar.


Yıldız (Yanar kütle)

Büyümelerini sürdüren gezegenlerin merkezlerine, kendi kütlesince uygulanan basınç artacağından, merkez bölgelerindeki ısı artar. Isısı artan merkezdeki ve orta bölgedeki akkor kısımları, bir dış kabuk görünümündeki katı bölgeyi içeriden ısıtarak eritir ve kendine katar. Kabuğun da katılımıyla tüm kütle akkor hale gelir ve yüzeydeki gazlar da yanmaya başlar. Bu hale gelmiş gök cisimleri yıldız (yanar kütle) olarak adlandırılırlar

Yıldızların dışı seyreltik molekül yığını ile yani gazla kaplanmıştır. Bu gazlar çevre bölgenin ısısı ile sürekli yanarlar. Molekül yığını olan çevre bölge, akkor haldeki orta bölge tarafından aşırı olarak ısıtıldığından sıvı haldedir. Orta bölge, üzerindeki çevre bölgenin baskısı nedeniyle yoğun molekül yığını olmuş ve aşırı ısınarak akkor hale gelip sıvılaşmıştır. Üzerindeki orta ve çevre bölgenin yüksek güçteki baskısı altındaki merkez bölgenin küçük bölümü (tam merkez bölge), atom içindeki elektronların bulundukları yeri terk ederek çekirdeğe yanaşmaları sonucu E (elektron) yığını haline gelmiştir.

Kendi sistemimizdeki yanar kütleye Güneş diyoruz. Bulutsuz bir gecede bize görünen gökteki tüm cisimler yanar kütlelerdir. Yanar kütle olmadığı halde Ay’ın bize görünmesinin nedeni; Ay’ın Dünya’ya dönük tarafındaki üç kabuklu orta yoğunluktaki maddenin diğer tarafındaki az yoğunluklu dört kabuklu maddeden daha fazla olarak Güneş ışınlarını bir ayna gibi yansıtmasındandır.


Yıldız – Karadelik (Yanar Kütle – Daha Büyük Kütleler)

Yıldızlar, kendilerinden büyük yıldızların veya Kara Delik’lerin ya da Devlerin manyetik çekimine girdiklerinde, onlar tarafından kendi kütle değerine eş manyetik bölgelerine çekilerek uyuç yapılır.


Kara Delik (Yoğun Kütle)

Büyümelerini sürdüren yıldızların merkezlerine, kendi kütlesince artarak uygulanan basınç, atomların uyuçlarını çekirdeğe doğru bastırır. Basınç çok arttığında, uyuçlar yamandıkları uzak yerleri terk ederek çekirdeğe yanaşırlar. Bu yanaşım ile moleküllerin hacimleri oldukça küçülür. Böylece yoğun kütle (Kara Delik) oluşur. Bu küçülme, üç kabuklu moleküller (örneğin; Dünya’mız elementlerinin atomları) için 17283/23 ≈ 645,000, 000  kat olur.

Kara Delik’lerin çevre bölgesi, çekirdek yığını yapıda ve katıdır. Orta bölgesi, çevre bölgenin baskısı nedeniyle sıkışarak yoğun çekirdek yığını halini almış, dolayısı ile sıvılaşmıştır. Merkez bölgesi ise; çok yüksek güçteki basınç nedeniyle, elektron yığını halindedir.


Karadelik – Dev (Yoğun Kütle – En Yoğun Kütle)

Yoğun kütleler (Kara Delikler) kendilerinden daha büyük Kara Deliklerin veya Devlerin manyetik çekimlerine girdiklerinde, onlar tarafından kendi kütle değerine eş manyetik bölgelerine çekilerek uyuç yapılırlar.


Dev (En yoğun kütle)

Büyümelerini sürdüren Kara Deliklerin merkezlerine, kendi kütlesince artarak uygulanan basınç, çekirdek gruplarının bireyi olan elektronları birbirine doğru bastırır. Basınç çok arttığında, elektronlar çekirdek gruplarındaki yanaşım yerlerini terk ederek birbirlerine yanaşırlar. Bu yanaşım ile kapladıkları hacim daha da küçülür. Böylece en yoğun kütle (Dev) oluşur.

En yoğun kütlelerin çevre bölgesi, çekirdek yığını yapıda ve katıdır. Orta bölgesi, çevre bölgenin baskısı nedeniyle sıkışarak elektron yığını halini almıştır ve katı yapıdadır. Merkez bölge ise; çok yüksek güçteki basınç nedeniyle, birbirlerine çok yaklaşmış elektronların yığını halindedir.


Evren

Oluşan Devler, birbirlerine yamanma mesafesinde yanaşarak Evren’in iskeletini meydana getirirler. Bu iskelet hacimsel olgudadır. Böylece; birbirine yamanmış en yoğun kütleler, bundan sonra ise düzlemsel geometrik yerde olmak üzere onlara yamanarak uydu olmuş Kara Delikler, Kara Deliklerin uydusu olmuş Yıldızlar, Yıldızların uyduları olan Gezegenler, Gezegenlerin uyduları olan gök cisimleri ve başıboş dolaşan diğer gök cisimleri [gök taşları, maddecikler(küçük maddeler), serbest moleküller, ikizlenememiş moleküller (atomlar), Birit içi kırıntılar (atom altı parçacıklar), uydular ve uç uyuçlar (elektronlar) ve ÖZ’ler] Evren’i oluştururlar.

Uydu olduklarında tüm kütlelerin manyetik eksenleri, tabi oldukları kütlenin manyetik alan düzlemine açılı bir konum alır ( Güneş’in uyucu olan Dünya için bu açı yaklaşık 23.5 derecedir).


Büyük Patlama (Ulupat)

Büyümelerini sürdüren en yoğun kütlelerin (Dev’lerin) merkezlerine, kendi kütlesince artarak uygulanan basınç, birbirine yanaşmış haldeki Ez’leri (elektronları) birbirine yapıştırmayı başarınca, bütün elektronların enerjisi birleşir. Meydana gelen olağanüstü enerji, en yoğun kütlenin tamamını patlatır.

Bu patlama ile merkez kısım, enerjiye yani ilk durumlarına dönerek uzayın seyreltik elektrik alanına dahil olurlar,  merkezin biraz uzağındakiler birey ikizleri olarak, daha uzağındakiler ise; atom, molekül ve nihayet madde olarak uzaya fırlarlar.

Yoğun kütle patlayarak uzaya karışınca, yani yok olunca, yoğun kütlenin uyuçları, patlamadan önceki dönüş çemberlerinin patlama anında bulundukları noktalarına teğet doğrultuda ve dönü yönünde olarak kendi etrafındaki uyduları ile birlikte uzay’da başıboş dolaşıma başlar. Bu dolaşım sırasında başka gök cisimlerine rastladıklarında hızları yüksek ise; onlara çarparak birleşirler, orta hız ile seyrediyorlar ise; yanlarından geçerler, ancak seyir istikametleri değişir, düşük hızda ise; ya onlara uydu olurlar ya da onları kendilerine uydu yaparlar.. Böylece sürekli değişim içindeki uzay’da yeni Büyük Patlamalara kadar yeni bir düzen kurulmuş olur.

Büyük Patlama ile cismin bünyesine katılmış olan iç basınç ürünü enerjilerin tamamı değil, büyük kısmı yok olur. Bu nedenle, evren yavaş fakat sürekli büyür. Her Büyük Patlama sonunda çevreye ÖZ/ÖZ Grupları’nın yanı sıra çekirdeklerin, moleküllerin, elementlerin, madde ve hatta kütlelerin de dağılması buna işarettir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir